وَالسَّمَاء ذَاتِ الْبُرُوجِ
Ves semâi zâtil burûc(burûci)
Burçlara sahip semaya andolsun
-Ve gökyüzü-Dhia-
وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ
Vel yevmil mev’ûd(mev’ûdi)
Ve vaadedilen güne
-Ve bugün-Vaatler
وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ
Ve şâhidin ve meşhûdin
Ve şahit olana ve şahit olunana (görene ve görülene) (andolsun)
-Ve tanık-Ve tanıklar
قُتِلَ أَصْحَابُ الْأُخْدُودِ
Kutile ashâbul uhdûd(uhdûdi)
Hendeklerin sahipleri helâk edildi
-öldürme-Arkadaşlar-
النَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ
Ennâri zâtil vekûd(vekûdi)
(İçi) yakıt dolu ateşin (sahipleri)
-ateş-Dhia-
إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ
İzhum aleyhâ kuûd(kuûdun)
Ki onlar, onun (ateşin) etrafında oturmuşlardı
-Bu yüzden-Onlar-onun üzerinde-
وَهُمْ عَلَى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌ
Ve hum alâ mâ yef’alûne bil mu’minîne şuhûd(şuhûdun)
Ve onlar, mü’minlere yaptıkları şeyleri seyrediyorlardı
-yanılsama-üzerine-Ne-Onlar yapar-İnananlar ile-
وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَن يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
Ve mâ nekamû minhum illâ en yu’minû billâhil azîzil hamîd(hamîdi)
Ve onlardan intikam almaları, Aziz ve Hamîd olan Allah’a îmân etmelerinden başka bir şey için değildi
-gesticülat-Hadi-onlar kim-meğer ki-O-İnanıyorlar-Tanrı-Sayın-
الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
Ellezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), vallâhu alâ kulli şey’in şehîd(şehîdun)
O (Allah) ki, semaların ve yeryüzünün mülkü O’nundur. Ve Allah, herşeye şahittir
-O-onun için-kral-Gökyüzü-Ve dünya-yemin ederim-üzerine-Tümü-bir şey-şehit
إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ
İnnellezîne fetenûl mu’minîne vel mu’minâti summe lem yetûbû fe lehum azâbu cehenneme ve lehum azâbul harîk(harîkı)
Muhakkak ki onlar, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmemişlerdir. Artık onlar için cehennem azabı ve yakıcı azap vardır
-O-Kimin-Büyülenmişler-İnananlar-Ve inananlar-Daha sonra-yapmadım-Tövbe ediyorlar-Onlar sahip-işkence-cehennem-Ve onlara-işkence-
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْكَبِيرُ
İnnellezîne âmenû ve amilus sâlihâti lehum cennâtun tecrî min tahtihâl enhâr(enhâru), zâlikel fevzul kebîr(kebîru)
Muhakkak ki âmenû olanlar (yaşarken Allah’a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat (nefsi tezkiye edici amel) yapanlar, onlar için altından nehirler akan cennetler vardır ve işte bu büyük fevzdir (kurtuluş ve şerefli bir ikramdır)
-O-Kimin-Güvenli-Ve yap-Doğru-onlar için-Cennet-yer almak-itibaren-Altında-Nehirler-O--
إِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ
İnne batşe rabbike le şedîd(şedîdun)
Muhakkak ki Rabbinin yakalaması elbette çok şiddetlidir
-O-Bükülme-Rabbin-
إِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُعِيدُ
İnnehu huve yubdiu ve yuîd(yuîdu)
Muhakkak ki O, ilk defa (yoktan var ederek) yaratır. Ve (sonra geri) döndürür
-o-O-Başlar-
وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ
Ve huvel gafûrul vedûd(vedûdu)
Ve O, Gafur’dur (mağfiret edendir), Vedûd’dur (çok sevendir)
-ve o-Affedici-
ذُو الْعَرْشِ الْمَجِيدُ
Zul arşil mecîd(mecîdu)
(O), Arşın Sahibi’dir, Mecid’dir (çok yüce ve şereflidir)
-O-Taht-
فَعَّالٌ لِّمَا يُرِيدُ
Fa’âlun limâ yurîd(yurîdu)
Dilediği şeyi yapandır
-etkili-Ne zaman-İstek
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْجُنُودِ
Hel etâke hadîsul cunûd(cunûdi)
Sana, o orduların haberi (kıssası) geldi mi
-Yapmak-sana geldim-kaza-
فِرْعَوْنَ وَثَمُودَ
Fir’avne ve semûd(semûde)
Firavun ve Semud (kavminin ordularının)
-Firavun-Ve bir numara
بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي تَكْذِيبٍ
Belillezîne keferû fî tekzîb(tekzîbin)
Hayır, inkâr edenler, tekzip etmektedirler (yalanlama içindedirler)
-daha ziyade-Kimin-İfade etmek-içinde-
وَاللَّهُ مِن وَرَائِهِم مُّحِيطٌ
Vallâhu min verâihim muhît(muhîtun)
Ve Allah, onları arkalarından ihata edendir (kuşatmıştır)
-yemin ederim-itibaren-Ve başları-
بَلْ هُوَ قُرْآنٌ مَّجِيدٌ
Bel huve kur’ânun mecîdun
Hayır, O Kur’ân, Mecid’dir (yüce ve şerefli Kur’ân’dır)
-daha ziyade-O-Düğün-
فِي لَوْحٍ مَّحْفُوظٍ
Fî levhın mahfûz(mahfûzın)
(O), Levhi Mahfuz’dadır (merkezî kompüter sisteminde kayıtlıdır)
-içinde-Döngü-