إِذَا السَّمَاء انفَطَرَتْ
İzâs semâunfetarat
Sema çatlayıp yarıldığı zaman
-eğer-gökyüzü-
وَإِذَا الْكَوَاكِبُ انتَثَرَتْ
Ve izâl kevâkibunteserat
Ve yıldızlar dağıldığı zaman
-Eğer-Sarkık-
وَإِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْ
Ve izâl bihâru fuccirat
Ve denizler kabarıp karıştığı zaman
-Eğer-Deniz-
وَإِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْ
Ve izâl kubûru bu’sirat
Ve kabirler alt üst edildiği (ölüler dışarı çıkarıldığı) zaman
-Eğer-Kabin-
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ وَأَخَّرَتْ
Alimet nefsun mâ kaddemet ve ahharat
(Her) nefs ne takdim ettiğini (yaptığını) ve neyi tehir ettiğini (yapmadığını) bilmiştir
-öğrendim-Aynı-Ne-Gönderilen-
يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ
Yâ eyyuhâl insânu mâ garrake bi rabbikel kerîm(kerîmi)
Ey insan! Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan (mağrur kılan) nedir
-Hey-Ah-İnsan-Ne---
الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ
Ellezî halakake fe sevvâke fe adeleke
O (senin Rabbin) ki, seni yarattı, sonra seni sevva etti (dizayn etti), sonra da düzen üzere seni dengeli, sağlıklı kıldı
-O-Seni yarattın-Böylece sen-
فِي أَيِّ صُورَةٍ مَّا شَاء رَكَّبَكَ
Fî eyyi sûratin mâ şâe rakkebeke
Dilediği surette (şekilde) seni terkip etti (farklı genetik şifreleri biraraya getirip (her insana) farklı suretler verdi)
-içinde-herhangi-resim-Ne-O istedi-
كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدِّينِ
Kellâ bel tukezzibûne bid dîn(dîni)
Hayır, bilâkis siz dîni yalanlıyorsunuz
-ikisi birden-daha ziyade-Yalan söylüyorsun-
وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظِينَ
Ve inne aleykum le hâfızîn(hâfızîne)
Ve muhakkak ki, sizin üzerinizde mutlaka (hıfzeden) hafaza melekleri vardır
-ve şu-senin üzerinde-
كِرَامًا كَاتِبِينَ
Kirâmen kâtibîn(kâtibîne)
Şerefli yazıcılar (kaydediciler) olarak
-Dramatik-Katabin
يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ
Ya’lemûne mâ tef’alûn(tef’alûne)
Yaptığınız şeyleri bilirler
-Biliyorlar-Ne-
إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ
İnnel ebrâre lefî naîm(naîmin)
Muhakkak ki ebrar olanlar, elbette ni’metler içindedir
-O-Dürüst-Fahiş-
وَإِنَّ الْفُجَّارَ لَفِي جَحِيمٍ
Ve innel fuccâre le fî cahîm(cahîmin)
Ve muhakkak ki füccar, mutlaka alevli ateş içindedir
-ve şu-Ayrılma-Fahiş-Cehennem
يَصْلَوْنَهَا يَوْمَ الدِّينِ
Yaslevnehâ yevmed dîn(dîni)
Dîn günü ona (alevli ateşe) yaslanırlar (atılırlar)
-Dua ettiler-gün-Borç
وَمَا هُمْ عَنْهَا بِغَائِبِينَ
Ve mâ hum anhâ bi gâibîn(gâibîne)
Ve onlar, ondan (alevli ateşten) gaib olacak (kaybolacak, yanıp bitecek) değillerdir
-gesticülat-Onlar-Onun hakkında-
وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ
Ve mâ edrâke mâ yevmud dîn(dîni)
Ve dîn gününün ne olduğunu sana bildiren nedir
-gesticülat-Seni biliyorum-Ne-gün-Borç
ثُمَّ مَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ
Summe mâ edrâke mâ yevmud dîn(dîni)
Sonra (evet), dîn gününün ne olduğunu sana bildiren nedir
-Daha sonra-Ne-Seni biliyorum-Ne-gün-Borç
يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِّنَفْسٍ شَيْئًا وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ
Yevme lâ temliku nefsun li nefsin şey’â(şey’en), vel emru yevme izin lillâh(lillâhi)
O gün bir nefs, diğer bir nefs için bir şeye (güç yetirmeye) malik değildir. Ve izin günü emir Allah’ındır
-gün-hayır-O sahip-Aynı-Aynısı için-Bir şey--Daha sonra-Allah