KUR'AN-I KERİM VE TÜRKÇE MEALİ

Sadece bir ayeti dinlemek için ayet sayısı yazan simgesine de dokunabilirsiniz!
Toplam : Ayet, Okunan :
وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًا
Vel murselâti urfâ(urfen)
Ardarda (marufla, irfanla) gönderilenlere andolsun
-Ve haberciler-Biliyorum
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًا
Fel âsıfâti asfâ(asfen)
Ve de şiddetle estikçe esenlere (andolsun)
-Açıklamalar-Kurum
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًا
Ven nâşirâti neşran
Dağıtıp yayanlara andolsun
-Ve iffet-Yayınlama
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًا
Fel fârikâti ferkâ(ferkan)
Ve de ayırdıkça ayıranlara (andolsun)
-Faraqat-Merhamet
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًا
Fel mulkıyâti zikrâ(zikran)
Ve de zikri ilka edenlere (andolsun)
-Alevler-Hatırlatan
عُذْرًا أَوْ نُذْرًا
Uzran ev nuzrâ( nuzran)
(Bu yeminler), özür olarak (mazeret olmaması) veya nezir olarak (uyarması) içindir
-Affedersin-veya-
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ
İnnemâ tûadûne le vâkıun
Muhakkak ki vaadolunduğunuz şey, mutlaka vuku bulacaktır
-Ancak-Söz verildin-
فَإِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْ
Fe izân nucûmu tumiset
Öyle ki, o zaman yıldızların ışığı giderilmiştir
-Bu yüzden-yıldızlar-
وَإِذَا السَّمَاء فُرِجَتْ
Ve izâs semâu furicet
Ve o zaman gök yarılmıştır
-Eğer-gökyüzü-
وَإِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْ
Ve izâl cibâlu nusifet
Ve o zaman dağlar dağılmıştır
-Eğer-Jabal-
وَإِذَا الرُّسُلُ أُقِّتَتْ
Ve izâr rusulu ukkıtet
Ve o zaman resûllere vakit bildirilmiştir
-Eğer-Haberci-
لِأَيِّ يَوْمٍ أُجِّلَتْ
Li eyyi yevmin uccilet
(Bunlar) hangi gün için tecil edildi (ertelendi)
-herhangi-gün-
لِيَوْمِ الْفَصْلِ
Li yevmil fasli
Fasıl (ayırma) günü için (tecil edildi)
-Bugün-Bölüm
وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِ
Ve mâ edrâke mâ yevmul fasli
O fasıl gününün ne olduğunu sana bildiren nedir
-gesticülat-Seni biliyorum-Ne-gün-Bölüm
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne)
İzin günü, yalanlayanların vay haline
-Duvar-Daha sonra-
أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ
E lem nuhlikil evvelîn(evvelîne)
Evvelkileri Biz helâk etmedik mi
-ağrı-Seni yok edeceğiz-İlk iki
ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ
Summe nutbiuhumul âhırîn(âhırîne)
Sonra diğerlerini (arkadan gelenleri) de onlara tâbî kılarız
-Daha sonra-Onları takip ediyoruz-
كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ
Kezâlike nef’alu bil mucrimîn(mucrimîne)
Mücrimlere işte böyle yaparız
-bunun gibi-Yaparız-
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne)
İzin günü yalanlayanların vay haline
-Duvar-Daha sonra-
أَلَمْ نَخْلُقكُّم مِّن مَّاء مَّهِينٍ
E lem nahlukkum min mâin mehîn(mehînin)
Sizi Biz, değersiz bir sudan yaratmadık mı
-ağrı-Seni yaratıyoruz-itibaren-su-
فَجَعَلْنَاهُ فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ
Fe cealnâhu fî karârin mekîn(mekînin)
Sonra onu sağlam bir yerde kararlı kıldık (yerleştirdik)
-Bu yüzden başardık-içinde-çözünürlük-
إِلَى قَدَرٍ مَّعْلُومٍ
İlâ kaderin ma’lûm(ma’lûmin)
Bilinen bir süreye kadar
-ile-Tencere-
فَقَدَرْنَا فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ
Fe kadernâ fe ni’mel kâdirûn(kâdirûne)
İşte Biz, böyle takdir ettik. Bunu takdir edenler ne güzel (kudret sahibi)
-Takdir ettik-Evet-
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne)
İzin günü yalanlayanların vay haline
-Duvar-Daha sonra-
أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ كِفَاتًا
E lem nec’alil arda kifâtâ(kifâten)
Biz arzı toplanma yeri kılmadık mı
-ağrı-Yaparız-Dünya-
أَحْيَاء وَأَمْوَاتًا
Ahyâen ve emvâtâ(emvâten)
Canlılara ve ölülere
-canlı-Ve ölü
وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَأَسْقَيْنَاكُم مَّاء فُرَاتًا
Ve cealnâ fîhâ ravâsiye şâmihâtin ve eskaynâkum mâen furâtâ(furâten)
Ve orada yüksek sabit dağlar kıldık. Ve sizi tatlı su ile suladık (içecek su verdik)
-Ve bizi yap-Hangi-Rawasi-Gülümseme--su-
وَيْلٌ يوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne)
İzin günü yalanlayanların vay haline
-Duvar-Daha sonra-
انطَلِقُوا إِلَى مَا كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ
İntalikû ilâ mâ kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne)
O yalanlamış olduğunuz şeye gidin
-Ayrılmak-ile-Ne-Sen-Bununla-Yalan söylüyorsun
انطَلِقُوا إِلَى ظِلٍّ ذِي ثَلَاثِ شُعَبٍ
İntalikû ilâ zıllin zî selâsi şuâb(şuâbin)
Üç çatallı olan gölgeye gidiniz
-Ayrılmak-ile-Gölge-Karartma-üç-
لَا ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِي مِنَ اللَّهَبِ
Lâ zalîlin ve lâ yugnî minel leheb(lehebi)
Gölgelendirmez ve yakıcı aleve bir faydası olmaz
-hayır-gölgeli-HAYIR-Şarkı söylemek-itibaren-
إِنَّهَا تَرْمِي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِ
İnnehâ termî bi şerarin kel kasr(kasri)
Muhakkak ki o, saray gibi (büyük) kıvılcımlar atar
-o-Fırlatmak-Kötü-
كَأَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌ
Ke ennehu cimâletun sufrun
Sanki o (kıvılcımlar), sarı erkek develer gibidir
-sanki o-Jamalt-
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne)
İzin günü yalanlayanların vay haline
-Duvar-Daha sonra-
هَذَا يَوْمُ لَا يَنطِقُونَ
Hâzâ yevmu lâ yentıkûn(yentıkûne)
Bu, (yalanlayanların) konuşamayacakları bir gündür
-Bu-gün-hayır-
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ
Ve lâ yu’zenu lehum fe ya’tezirûn(ya’tezirûne)
Ve onlara izin verilmez ki, özür beyan etsinler
-HAYIR-İzin verilir-onlar için-
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne)
İzin günü yalanlayanların vay haline
-Duvar-Daha sonra-
هَذَا يَوْمُ الْفَصْلِ جَمَعْنَاكُمْ وَالْأَوَّلِينَ
Hâzâ yevmul fasli, cema’nâkum vel evvelîn(evvelîne)
Bu ayrılma günüdür. Sizi ve evvelkileri biraraya topladık
-Bu-gün-Bölüm--
فَإِن كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَكِيدُونِ
Fe in kâne lekum keydun fe kîdûni
Haydi eğer sizin bir tuzağınız varsa hemen Bana karşı tuzak kurun
-Bu yüzden-O öyleydi-sana--
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne)
İzin günü yalanlayanların vay haline
-Duvar-Daha sonra-
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي ظِلَالٍ وَعُيُونٍ
İnnel muttakîne fî zılâlin ve uyûn(uyûnin)
Muhakkak ki takva sahipleri gölgelerde ve pınarbaşlarındadır
-O-Dürüst-içinde-gölgeler-Göz
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ
Ve fevâkihe mimmâ yeştehûn(yeştehûne)
Ve canlarının çektiği (iştah duydukları) meyveler vardır
-Ve onun hayal kırıklığı-Hariç-Onlar özlem duyuyor
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Kulû veşrabû henîen bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne)
Yaptıklarınız sebebiyle afiyetle yeyin ve için
-Yemek yemek-Ve içmek-Tebrikler-Ne-Sen-Çalışıyor musun
إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنينَ
İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne)
Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız
-BEN-bunun gibi-Ödüllendirildik-
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne)
İzin günü yalanlayanların vay haline
-Duvar-Daha sonra-
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَلِيلًا إِنَّكُم مُّجْرِمُونَ
Kulû ve temetteû kalîlen innekum mucrimûn(mucrimûne)
Yeyin ve biraz da metalanın (faydalanın). Çünkü siz mücrimlersiniz
-Yemek yemek-Ve keyfini çıkarın-hafifçe-Sen-
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne)
İzin günü yalanlayanların vay haline
-Duvar-Daha sonra-
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ
Ve izâ kîle lehumurkeû lâ yerkeûn(yerkeûne)
Ve onlara: “Rükû edin!” denildiği zaman rükû etmezler
-Eğer-Söylendi-onlar için-Gül-hayır-
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne)
İzin günü yalanlayanların vay haline
-Duvar-Daha sonra-
فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ
Fe bi eyyi hadîsin ba’dehu yu’minûn(yu’minûne)
Bundan başka artık hangi söze inanacaklar
-Ne?-kaza-Ondan sonra-İnanıyorlar