KUR'AN-I KERİM VE TÜRKÇE MEALİ

Sadece bir ayeti dinlemek için ayet sayısı yazan simgesine de dokunabilirsiniz!
Toplam : Ayet, Okunan :
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ تَبْتَغِي مَرْضَاتَ أَزْوَاجِكَ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Yâ eyyuhân nebiyyu lime tuharrimu mâ ehallallâhu leke, tebtegî mardâte ezvâcike, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun)
Ey nebî! Zevcelerinin rızasını arayarak, Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi sen niçin kendine haram ediyorsun? Ve Allah; Gafur’dur, Rahîm’dir
-Hey-Ah-Peygamber-yapmadım-Yasaktır-Ne-İzin verilir-Allah-senin için-Arıyorsun-Hastalıklar-Eşlerin-yemin ederim-affedici-
قَدْ فَرَضَ اللَّهُ لَكُمْ تَحِلَّةَ أَيْمَانِكُمْ وَاللَّهُ مَوْلَاكُمْ وَهُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
Kad faradallâhu lekum tehillete eymânikum, vallâhu mevlâkum, ve huvel alîmul hakîm(hakîmu)
Allah, (gereksiz) yeminlerinizi (kefaretle) çözmenizi size farz (meşru) kılmıştır. Ve Allah, sizin dostunuzdur ve O; Alîm’dir (en iyi bilendir), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir)
-Belki-görev-Allah-sana-Teslimat-İnancın-yemin ederim-Senin paran-ve o--Bilge
وَإِذْ أَسَرَّ النَّبِيُّ إِلَى بَعْضِ أَزْوَاجِهِ حَدِيثًا فَلَمَّا نَبَّأَتْ بِهِ وَأَظْهَرَهُ اللَّهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَأَعْرَضَ عَن بَعْضٍ فَلَمَّا نَبَّأَهَا بِهِ قَالَتْ مَنْ أَنبَأَكَ هَذَا قَالَ نَبَّأَنِيَ الْعَلِيمُ الْخَبِيرُ
Ve iz eserran nebiyyu ilâ ba’dı ezvâcihî hadîsâ(hadîsen), fe lemmâ nebbeet bihî ve azherahullâhu aleyhi arrafe ba’dahu ve a’rada an ba’dın, fe lemmâ nebbeehâ bihî kâlet men enbeeke hâzâ, kâle nebbeeniyel alîmul habîr(habîru)
Nebî, bazı zevcelerine sır olan bir sözü gizlice söylemişti. Fakat onu (o sırrı) başkasına haber verince Allah, ona (durumu) izhar etti (peygamberine bildirdi). (Nebî de) bazısını açıkladı ve bazısını (bildirmekten) vazgeçti. Ona (zevcesine) onu (bunu bildiğini) haber verdiği zaman, (zevcesi): “Bunu sana kim haber verdi?” dedi. (Nebî): “Bana Alîm (en iyi bilen) ve Habîr (herşeyden haberdar) olan bildirdi.” dedi
-Ve daha sonra-yakalama-Peygamber-ile-bazı-Ücretli-yeni-Bu yüzden-bitkiler-Bununla-Ve ortaya çıktı-Allah-onun üzerine-bildi-Bazıları onun-Ve teklif-Açık-bazı-Bu yüzden--Bununla-Dedi-itibaren--Bu-Dedi---
إِن تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا وَإِن تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ مَوْلَاهُ وَجِبْرِيلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمَلَائِكَةُ بَعْدَ ذَلِكَ ظَهِيرٌ
İn tetûbâ ilâllâhi fe kad sagat kulûbukumâ, ve in tezâherâ aleyhi fe innallâhe huve mevlâhu ve cibrîlu ve sâlihul mu’minîn(mu’minîne), vel melâiketu ba’de zâlike zahîr(zahîrun)
Siz ikiniz de Allah’a tövbe etseniz (ki, mutlaka etmelisiniz). Çünkü ikinizin de kalbi kaymıştı. Ve eğer O’na (Hz. Peygamber (S.A.V)’e) karşı yardımlaşırsanız, o taktirde muhakkak ki Allah, O; O’nun (Hz. Peygamber (S.A.V)’in) Mevlâsı’dır, Cibril (A.S) ve mü’minlerin salih olanları ve bunlardan başka melekler de O’na zahirdirler (yardımcıdırlar)
-O-Tawaba-ile-Allah-Kayıp-O dinledi-Kalplerin-ve şu-Fakülte-onun üzerine-Bu yüzden-Allah-O-Onun parası-Ve Jabril--İnananlar-Ve melek-sonraki-O-
عَسَى رَبُّهُ إِن طَلَّقَكُنَّ أَن يُبْدِلَهُ أَزْوَاجًا خَيْرًا مِّنكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُّؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَأَبْكَارًا
Asâ rabbuhû in tallakakunne en yubdilehû ezvâcen hayran min kunne muslimâtin mu’minâtin kânitâtin tâibâtin âbidâtin sâihâtin seyyibâtin ve ebkârâ(ebkâren)
Eğer (o) sizi boşarsa, onun Rabbinin, onun için sizin yerinize, sizden daha hayırlı olan müslüman (Allah’a teslim olmuş) kadınlar, mü’min kadınlar, kanitin olan kadınlar, tövbe eden kadınlar, kul olan kadınlar, oruç tutan kadınlar, dul ve bakire olan kadınlardan zevceler (eşler) ile değiştirmesi umulur
-Sormak-Rabbi-O-Ben boşandım-O-Onun yerini alıyor-Grup-İyi-Senden--İnananlar-Çağrı-----
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû kû enfusekum ve ehlîkum nâran vakûduhân nâsu vel hicâratu aleyhâ melâiketun gılâzun şidâdun lâ ya’sûnallâhe mâ emerahum ve yef’alûne mâ yu’merûne
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi ve ailenizi koruyun. Onun üzerinde çok güçlü ve çok sert (acımasız) melekler vardır. Allah’ın onlara emrettiği şeyde, Allah’a asi olmazlar ve emrolundukları şeyi yaparlar
-Hey-Ah-Kimin-Güvenli-Kalmak-kendiniz-Ve ailen-Ateş-Ve onun adımları-insanlar-Ve taş-onun üzerinde-Melekler--Adım-hayır--Allah-Ne-Onlara emrettiler--Ne-
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Yâ eyyuhâllezîne keferû lâ ta’tezirûl yevme, innemâ tuczevne mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne)
Ey inkâr edenler! O gün özür beyan etmeyin. Siz sadece yapmış olduğunuz şeylerin karşılığı olarak cezalandırılacaksınız
-Hey-Ah-Kimin-İfade etmek-hayır-Stear-Bugün-Ancak-Ödüllendirilirler-Ne-Sen-Çalışıyor musun
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhan, asâ rabbukum en yukeffira ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meahu, nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûranâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun)
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Allah’a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz, sizin günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün Allah, nebîleri ve O’nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. “Rabbimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, herşeye kaadirsin.” derler
-Hey-Ah-Kimin-Güvenli-Kızılderili-ile-Allah-Tövbe-Etkileyici-Sormak-Rabbin-O-İfade etmek-A Hakkında-Senin kötü şeyler-Ve o sana giriyor-Cennet-yer almak-itibaren-Altında-Nehirler-gün-hayır-Çıkarmak-Allah-Peygamber-Ve kim-Güvenli-Onunla-Işıkları-Aramak-arasında-Onlar onların eli-Ve inançlarıyla-Onlar söylüyor-Efendimiz--bizim için--Ve affet-bizim için-Sen-üzerine-Tümü-bir şey-
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Yâ eyyuhân nebiyyu câhidil kuffâra vel munâfikîne vagluz aleyhim, ve me’vâhum cehennem(cehennemu), ve bi’sel masîr(masîru)
Ey nebî! Kâfirlerle ve münafıklarla cihad et. Ve onlara galiz (sert) davran. Onların mevası (barınacağı yer) cehennemdir. Ve ne kötü varış yeri
-Hey-Ah-Peygamber-Fahd-Kefaret-Ve ikiyüzlüler-Ve kalınlaşma-onlar üzerinde--cehennem-Ve sefalet-
ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ كَفَرُوا اِمْرَأَةَ نُوحٍ وَاِمْرَأَةَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ
Daraballâhu meselen lillezîne keferûmraete nûhın vemraete lût(lûtın), kânetâ tahte abdeyni min ibâdinâ sâlihayni fe hânetâhumâ fe lem yugniyâ anhumâ minallâhi şey’en ve kîledhulen nâra mead dâhılîn(dâhilîne)
Allah, kâfirlere, Hz. Nuh’un ve Hz. Lut’un hanımını örnek verdi. İkisi de, salih kullarımızdan iki kulumuzun (nikâhı) altındaydı. Fakat ikisi de ihanet etti. Bu yüzden ikisine de, Allah’tan bir şeye (azaba) karşı, onlardan (eşlerinden) bir fayda olmadı (onları kurtaramadılar). Ve onlara: “İkiniz de ateşe girenlerle beraber (ateşe) girin.” denildi
-vurmak-Allah-Örneğin-Kimler için-İfade etmek-kadın-Nuh-Ve bir kadın-Pay-Oldu-altında-İki hizmetçi-itibaren-İbadetlerimiz---film--Onlar hakkında-itibaren-Allah-Bir şey-Söylendi--ateş-ile-
وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Ve daraballâhu meselen lillezîne âmenûmraete fir’avn(fir’avne), iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fîl cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne)
Ve Allah, âmenû olanlara firavunun eşini örnek verdi: “Rabbim, Senin katında cennette benim için bir ev inşa et ve beni firavundan ve onun yaptıklarından kurtar. Ve zalimler kavminden beni kurtar.” demişti
-O vuruldu-Allah-Örneğin-Kimler için-Güvenli-kadın-Firavun-Bu yüzden-Dedi-Kral-oğul-Benim için-var--içinde-cennet-Ve biz reddedildik-itibaren-Firavun--Ve biz reddedildik-itibaren-İnsanlar-Haksızlık
وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ
Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti rabbihâ ve kutubihî ve kânet minel kânitîn(kânitîne)
İmran’ın kızı Meryem ki, onun iffeti ahsendi. Bu sebeple onun içine Ruhumuzdan üfledik. Ve o, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. Ve o, kanitin olanlardan oldu
-Ve Mary-ben inşa ettim-Omran-O-Güçlendirildim-Onun umudu-Bu yüzden nefes aldık-içinde-itibaren---söz-Rabbi-Ve onun kitabı-Oldu-itibaren-