وَالْعَادِيَاتِ ضَبْحًا
Vel âdiyâti dabhâ(dabhan)
Nefes nefese koşanlara andolsun
-Ve düşmanlar-Şaşırtıcı bir şekilde
فَالْمُورِيَاتِ قَدْحًا
Fel mûriyâti kadhâ(kadhan)
Sonra hızla çarparak kıvılcım saçanlara
-Alevler-Övmek
فَالْمُغِيرَاتِ صُبْحًا
Fel mugîrâti subhâ(subhan)
Sonra sabah vakti ansızın akın edenlere andolsun ki
-Flagsat-Günaydın
فَأَثَرْنَ بِهِ نَقْعًا
Fe eserne bihî nak’â(nak’en)
Böylece onunla tozu dumana kattılar
-Böylece etkilendiler-Bununla-
فَوَسَطْنَ بِهِ جَمْعًا
Fe vesatne bihî cem’â(cem’an)
Sonra da onunla topluluğun ortasına daldılar
-Fuzan-Bununla-
إِنَّ الْإِنسَانَ لِرَبِّهِ لَكَنُودٌ
İnnel insâne li rabbihî le kenûd(kenûdun)
Muhakkak ki insan, Rabbine (karşı) gerçekten çok nankördür
-O-İnsan-Rabbi-
وَإِنَّهُ عَلَى ذَلِكَ لَشَهِيدٌ
Ve innehu alâ zâlike le şehîd(şehîdun)
Ve muhakkak ki o, buna elbette şahittir
-Ve budur-üzerine-O-
وَإِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَدِيدٌ
Ve innehu li hubbil hayri le şedîd(şedîdun)
Ve muhakkak ki, onun hayır (mal) sevgisi gerçekten kuvvetlidir
-Ve budur-Aşk-İyi-
أَفَلَا يَعْلَمُ إِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِ
E fe lâ ya’lemu izâ bu’sira mâ fîl kubûr(kubûri)
Artık kabirlerde olanlar çıkarıldığı zaman, bilmiyorlar mı ki
-Ale?-Bilmek-eğer-yırtıp-Ne-içinde-Kabin
وَحُصِّلَ مَا فِي الصُّدُورِ
Ve hussıle mâ fîs sudûri
Ve göğüslerde olanlar (hayır ve şerre ait tüm düşünceler, niyetler) toplanıp izhar edildiği zaman
-O elde edildi-Ne-içinde-
إِنَّ رَبَّهُم بِهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّخَبِيرٌ
İnne rabbehum bi him yevme izin le habîr(habîrun)
Muhakkak ki onların Rabbi, izin günü mutlaka onların herşeyinden haberdar olandır
-O-Onların Rabbi-Onlarla-Daha sonra-